Sabah uyanıyoruz, kahvaltımızı yapıyoruz ve işe koyuluyoruz. Gün boyunca bilgisayar başında oturuyoruz. Akşam olunca da yorgun argın koltuğa geçiyor, elimizde telefon ya da karşımızda televizyonla yine oturmaya devam ediyoruz. Gün nasıl geçiyor, fark etmiyoruz bile. Ama bedenimiz fark ediyor. Çünkü günümüzün çoğunu oturarak geçirmek, sağlığımız için hiç de masum değil.
Bilim dünyası son yıllarda oturmanın zararlarını sigara içmeye benzetiyor. Evet, yanlış duymadınız. Uzun süre hareketsiz kalmak, tıpkı sigara gibi kalbi, beyni, metabolizmayı ve hatta yaşam süremizi etkiliyor.
Dolaşım yavaşlıyor, kalp yoruluyor: Vücudumuzda kan, bir nehir gibi organlara hayat taşıyor. Ama siz saatlerce hiç kıpırdamadan oturduğunuzda, bu nehir yavaşlamaya başlıyor. Kan akışı azalıyor, damarlar içinde plaklar birikiyor ve bu durum damar tıkanıklıklarına zemin hazırlıyor.
Günde 6 saatten fazla oturmak, kalp krizi ve inme riskini %30’dan fazla artırabiliyor. Tansiyon dengesi bozuluyor, kötü kolesterol yükseliyor. Kalbiniz durmadan çalışırken siz hiç hareket etmiyorsanız, ona yük biniyor demektir. Kısacası: oturdukça kalbiniz yoruluyor.
Beyin sisleniyor, unutkanlık başlıyor: Fiziksel hareket sadece kaslar için değil, beyniniz için de hayati önemde. Yürüdüğünüzde, dans ettiğinizde ya da sadece esnediğinizde bile beyne daha fazla oksijen ve glikoz taşınır. Bu yakıtlarla çalışan beynimiz daha net düşünür, karar verir, hafızasını tazeler.
Ama sürekli oturmak, bu akışı sekteye uğratıyor. Beyne daha az oksijen gidiyor ve sizde şu tablo beliriyor: dikkat dağınıklığı, karar vermekte zorlanma, zihinsel yorgunluk ve uzun vadede bilişsel gerileme. Sonuç? Beyin sisi… Hatta hareketsizlik, Alzheimer ve benzeri nörodejeneratif hastalıkların önünü açan faktörlerden biri olarak kabul ediliyor.
Metabolizma uyuşuyor, kilo artıyor: Oturmak, kaslarınızı adeta uykuya alır. Hareket etmeyen kaslar enerji yakmaz. Enerji harcanmayınca da vücut bunu yağ olarak depolar. Bu durum zamanla bazal metabolizma hızının düşmesine, kilo alımının hızlanmasına neden olur.
Ayrıca uzun süre hareketsiz kalmak, insülin duyarlılığını azaltır ve bu da tip 2 diyabet riskini yükseltir. “Hiçbir şey yemesem de kilo alıyorum” diyorsanız, lütfen hareketsiz yaşam tarzınızı gözden geçirin. Sorun tabağınızda değil, koltuğunuzda olabilir.
Hareketsizlik sessiz bir yaşam kısaltıcısıdır: Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, günde 8 saatten fazla oturmak erken ölüm riskini %20 oranında artırıyor. Hareketsizliğin kalp, beyin, akciğer ve kas-iskelet sistemi üzerinde yıkıcı etkileri var. Ama bu etkiler sessizce, sinsice ilerliyor. Fark ettiğimizde bazen iş işten geçmiş olabiliyor.
Peki ne yapmalı?
Korkmayın, çözüm spor salonlarında ter dökmek değil. Ufak değişikliklerle büyük farklar yaratabilirsiniz:
- 30 dakikada bir ayağa kalkın: Kısa esnemeler bile dolaşımı hızlandırır.
- Telefonla konuşurken yürüyün: Hem odaklanmanız artar, hem de kan akışınız hızlanır.
- Ayakta çalışabileceğiniz bir düzen kurun: Ayakta çalışmak hem enerjinizi artırır hem de postürünüzü düzeltir.
- Asansör yerine merdiven: Kalbinize minik bir egzersiz armağan edin.
- Her gün 30 dakika yürüyüş: Beyninizin en sevdiği egzersiz. Hem kolay hem etkili.