Diyelim ki tek yumurta ikizisiniz. Genetik olarak birebir aynısınız. Ama biri sağlıklı, dinç ve enerjik; diğeri hastalıklarla boğuşuyor, unutkanlık, dikkat dağınıklığı ve bitmeyen yorgunluk yaşıyor. Peki bu fark nereden geliyor?
Genetik altyapı aynıysa, aradaki farkı kim yaratıyor?
İşte bu sorunun cevabı bizi epigenetik kavramına götürüyor. Belki adını yeni duyuyorsunuz ama etkilerini her gün yaşıyoruz.
Üstelik bu etki sadece sizi değil, sizden sonraki nesilleri bile etkileyebiliyor.
Epigenetik nedir?
“Genetik” deyince çoğumuzun aklına anne-babamızdan aldığımız fiziksel özellikler gelir. Boy, göz rengi, kan grubu… Evet, bunlar bizim genetik altyapımızdır. Ama genler, sadece bir başlangıç noktasıdır. Nasıl ki bir kitabın sayfaları herkeste aynı olabilir ama her okuyan o kitabı farklı yaşarsa; genlerimiz de yaşadıklarımızla şekillenir.
Epigenetik, işte bu farkı yaratan düzenleme sistemidir. Genin kendisi değil, nasıl çalıştığı değişir. Yani sizde bir gen var, ama bu gen:
- Aktif mi?
- Sessiz mi?
- Gereğinden fazla mı çalışıyor?
- Yoksa olması gerekenden az mı?
Bunu belirleyen şey, epigenetik işaretlerdir. Bu işaretler, yaşam tarzınızın ve çevrenizin genetik haritanızla kurduğu iletişimin ürünüdür.
Epigenetik gen ifadesini nasıl yönlendirir?
Genler birer düğme gibidir. Basılabilir de, basılmadan bırakılabilir de. İşte epigenetik, o düğmelere ne zaman, nasıl ve ne kadar basılacağını belirler. Bu sistem: bağışıklık sisteminin gücünü, stresle baş etme becerisini, uyku düzenini ve duygu durumunu, hatta travmaların izlerini bile yönetebilir. Evet, doğru okudunuz: Epigenetik değişiklikler travmalarla bile şekillenebilir.
Ve dahası… bu değişiklikler, bazen bir sonraki nesle epigenetik miras olarak aktarılabilir.
Olgumuz: “Bu yorgunluk ailemde de vardı…” Beyin 360 Kliniği’ne gelen 35 yaşındaki Yasemin Hanım, sık sık yorgunluk, beyin sisi, dikkat dağınıklığı ve sindirim sorunları yaşıyordu.
İlginç olan, annesinde de benzer şikayetler vardı. Hatta anneannesinde de…
Genetik testleri büyük bir risk göstermedi. Ancak epigenetik analiz yapıldığında ortaya çıkan tablo şuydu:
- Uyku kalitesi düşüktü
- Magnezyum eksikliği vardı
- Strese yanıt veren gen bölgelerinde metilasyon artışı tespit edildi
- Mikrobiyom çeşitliliği azalmıştı. Yani sorun, “genlerde vardı” değil, genlerin nasıl çalıştığında gizliydi.
Epigenetiği şekillendiren başlıca faktörler
Genetik geçmişimizi değiştiremeyiz, ama epigenetik geleceğimizi şekillendirebiliriz.
İşte bu düzenleyici etkiyi belirleyen dört temel çevresel faktör:
1. Genetik çevre-Genlerimizle olan içsel etkileşimimiz. Yani “hazır kod”la ne yaptığımız.
2. Biyopsikososyal çevre-Çocukluk deneyimleri, stres düzeyimiz, duygusal bağlarımız, yaşadığımız travmalar.
3. Sosyoekonomik çevre-Eğitim durumu, iş koşulları, gelir seviyesi, yaşam alanı.
4. Fiziksel çevre-Hava kirliliği, toksinler, kimyasallar, elektromanyetik alanlar, besin kalitesi.
Bu etkenlerin tümü, genetik kitapçığımızda hangi sayfaların açılacağını belirler.