Sağlıkçılar olarak yoğun çalışma tempomuzun bizi nasıl etkilediğini çoğu zaman fark edemiyoruz. Hastalarımıza tüm özverimizle yardım ederken, kendi sağlığımızı ikinci plana atıyor ve kendimize ayırmamız gereken zamanı unutuyoruz. Oysa zaman zaman durup soluklanmak, kendimize de hasta gibi davranmak, sadece fiziksel sağlığımızı değil, ruhsal dengemizi ve mesleki tatminimizi de artırır.
Geçen hafta eski bir dostum olan Dr. Elif’i ziyaret ettim. Elif, yıllardır yoğun tempoda çalışan başarılı bir iç hastalıkları uzmanıydı. Ancak odasına girdiğimde yüzünde derin bir yorgunluk, omuzlarında taşınması zor bir yük gördüm. “Her şey yolunda mı?” diye sordum. Gülümsedi ama o gülümsemenin arkasında büyük bir tükenmişlik vardı. ‘Biliyor musun?’ dedi, ‘Son zamanlarda hastalarıma ayırdığım özeni kendime hiç göstermediğimi fark ettim. Bu farkındalık olmasaydı çok daha kötü bir noktada olabilirdim’.
Sonra yaşadıklarını anlatmaya başladı. Birkaç ay önce, Elif grip belirtileriyle başladı zannettiği bir hastalığı hafife almış. Baş ağrıları, kalp çarpıntıları ve halsizlik gittikçe artmış. Ancak hasta muayeneleri arasında bir soluk alacak vakti bile olmadığından kendini sürekli ertelemiş. Bir sabah, hastanenin koridorunda baygınlık geçirmiş. ‘Gözlerimi açtığımda acildeydim,’ dedi. Yapılan tetkiklerde ciddi bir vitamin eksikliği ve aşırı stres kaynaklı bağışıklık baskılanması tespit edilmiş. ‘O an fark ettim, kendimi ihmal etmekle sadece sağlığımı değil, beyin zihin huzurumu da tehlikeye atmışım.’
Elif’in bu hikayesi, tıp dünyasında yaygın olan ama çoğu zaman göz ardı edilen tükenmişliğin bir özeti aslında. Hekimler olarak başkalarının sağlığına adanmış hayatlarımızda kendimizi unutuyoruz. Ancak bir hastayı iyileştirmek için nasıl titizlikle çalışıyorsak, kendi sağlığımıza da aynı özeni göstermeliyiz.
Elif, bu olaydan sonra yaşamını yeniden düzenlemeye karar vermiş. Uyku saatlerine dikkat etmeye başlamış, düzenli kontroller yaptırmış ve haftada birkaç saat sevdiği aktivitelere zaman ayırmış. ‘İlk kez kendime hasta gibi baktım,’ dedi. ‘Bunu yaptıkça fiziksel yorgunluğum azaldı, zihnim daha berraklaştı ve mesleğime olan sevgim yeniden canlandı.’
Bu hikâye bize şunu hatırlatıyor: Kendimize iyi bakmadan, başkalarına yardım etmemiz mümkün değil. Fiziksel sağlığımızı, zihinsel berraklığımızı ve ruhsal dengemizi korumalıyız. Bir hasta gibi kendimize de özen göstermeliyiz. Çünkü iyileştiren ellerin de iyileşmeye ihtiyacı var.