Bir dilim pasta, bir fincan kahveyle gelen o çikolata… Kim böyle bir tatlı kaçamağa hayır diyebilir ki? Hepimizin bir zayıf noktası var. Kimi kahveyi şekersiz içemez, kimi gününü çikolatasız tamamlayamaz. Benimki de şeker – ve sanırım yalnız değilim. Beyin360 kliniğimizde rafine şekere dikkat etsek de, bir pastanenin vitrinine takılan gözler, bazen ellerimizi çikolatayla döndürür. Hayatın tadı da şekerle gelmiyor mu zaten?
Ancak işin aslı şu: Bu tatlı kaçamaklar, sadece geçici keyif değil. Uzun vadede bedenimize, beynimize ve hatta hafızamıza zarar veren sinsi bir tehlikeyi temsil ediyor. Beyin sisi, dikkat dağınıklığı ve hafıza kaybı gibi belirtilerin ardında çoğu zaman gizli bir şeker bağımlılığı yatıyor olabilir. Peki nasıl bu noktaya geldik?
Şekerin kısa tarihi: Bal’dan mısır şurubuna
İlk zamanlar tatlı denince akla sadece bal gelirdi. Endüstri devrimiyle birlikte ise şeker, sofraların vazgeçilmezi oldu. Önce şeker kamışı, ardından pancar şekeri ve en son mısır şurubu… Tat vermekle kalmadı; hacim kattı, işlenmiş gıdalara can verdi. Aynı süreç nişastalı gıdalarda da yaşandı. Kepekli, lifli tahıllar rafine edildi, beyazlatıldı ve metabolizma için yavaş yavaş tehlikeli bir glikoz bombasına dönüştü.
Bugün kahvaltıda simit, öğle yemeğinde makarna, akşamüstü çikolata ve kurabiye… Şeker adeta gün boyu bize eşlik ediyor. Bu gerçekten bir tercih mi, yoksa şekerin bizi bağımlı hale getirdiği bir döngü mü?
Şeker ve bağımlılık: Beynin kıskacında tatlı tuzak
Bilimsel çalışmalar şunu net gösteriyor: Şeker, beynin ödül sistemini tıpkı alkol ya da nikotin gibi uyarıyor. Dopamin salınımını artırarak kısa süreli bir haz sağlıyor ama sonra o hissi yeniden yakalamak için daha fazlasını istiyoruz. İşte bu noktada devreye bağımlılık giriyor.
Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda, şekerin kokain kadar güçlü bir bağımlılık oluşturabileceği gösterildi. Hatta bazı araştırmacılar şekerin, davranışsal bağımlılık kategorisinde değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor.
Şeker endüstrisinin sessiz savaşları
Peki yıllarca neden sadece yağı suçladık, şekerin adını bile anmadık? 1950’lerden itibaren şeker endüstrisi, kalp-damar hastalıklarının baş sorumlusu olarak yağı gösteren bir kampanya yürüttü. Harvard’lı bilim insanlarının da dahil olduğu bu kampanya, bilimsel çalışmalara müdahale edecek kadar etkiliydi.
İngiliz beslenme uzmanı John Yudkin’in 1972’de yayımladığı Pure, White and Deadly (Saf, Beyaz ve Ölümcül) kitabı, şekerin zararlarını ortaya koysa da o dönem görmezden gelindi. Ta ki 2016’da yayımlanan bir çalışma, şeker endüstrisinin bu manipülasyonu belgeleriyle ifşa edene kadar.
Aşırı şeker tüketimi;
- İnsülin direncine neden olur,
- Karaciğeri yağlandırır,
- Kronik inflamasyonu tetikler,
- Bağışıklığı zayıflatır,
- Hafıza kaybı, beyin sisi ve dikkat dağınıklığı gibi nörobilişsel bozukluklara yol açabilir.
Çocuklarda dikkat eksikliği, yetişkinlerde anksiyete ve depresyona yatkınlıkla da bağlantılıdır. Şekerin “tatlı” etkisi çok kısa sürerken, bedelini uzun yıllar boyunca ödüyoruz.
Olgumuz: Tatlıyla gelen yorgunluk
Beyin360 kliniğimize başvuran 38 yaşındaki kadın hasta, son yıllarda artan yorgunluk, unutkanlık ve konsantrasyon sorunları yaşıyordu. İş stresi yoğun olsa da, en çok dikkat çeken detay şu oldu: Günlük beslenmesinde yüksek oranda şekerli atıştırmalık vardı. Sabah aç karnına simit, öğleden sonra bisküvi ve akşam yemeğinden sonra tatlı… Yapılan kan testlerinde insülin direnci saptandı. Beslenme düzeni değiştirildikten sadece 3 hafta sonra hasta, “beynim açılmış gibi hissediyorum” diyerek geldi.
Peki ne yapabiliriz?
- Gizli şekere dikkat: Paketli ürünlerdeki “glukoz şurubu”, “maltodekstrin”, “fruktoz” gibi içerikler şekerin farklı maskeleridir.
- Rafine karbonhidratları azaltın: Beyaz ekmek, pirinç, makarna yerine tam tahılları tercih edin.
- Kan şekerinizi dengeleyin: Öğünlerde protein ve sağlıklı yağlara yer verin.
- Tatlı isteğini doğal yöntemle bastırın: Tarçın, bitter çikolata, kuruyemiş gibi doğal lezzetlerle tatlı krizlerini yönetin.
- Şekerle duygusal bağınızı fark edin: Şekerin sadece fiziksel değil, duygusal bir ihtiyaç haline gelip gelmediğini gözlemleyin.
Şeker bir tat, bir keyif, bir konfor alanı olabilir. Ama ne zaman ki zihinsel berraklığımızı, bağışıklığımızı ve ruh sağlığımızı tehdit eder hale gelir, o zaman durup düşünme zamanı gelmiş demektir. Tatlı hayatın sırrı, her zaman daha fazlasında değil; kararında ve bilinçli seçimlerde gizli.