Evde kalmanın başağrısı ile ilişkisi

Evde kalmanın başağrısı ile ilişkisi

Hastalıklar çoğu zaman dingin bir denizde aniden çıkan fırtına gibidir, bir anda iklimimizi değiştirirler. Belirtileri günlük hayatımıza serpiştirilmiş dağınık şikâyetler gibidir.

Evde kalmanın başağrısı ile ilişkisine baktığımızda iki başlıkta değerlendirmek mümkündür. İlki stres, diğeri kaygıdır. Stres fizyolojik ve psikolojik olarak anormal duruma karşı verilen normal yanıttır. Ancak uzun sürdüğünde, günlük rutinimizi bozduğunda ve alışkanlıklarımızı yerine getiremez hale geldiğimizde ilk olarak fizyolojik belirtiler verir. Fizyolojik belirtiler sıralamasının başında başağrısı, gastrointestinal yakınmalar ve yaygın vücut ağrısı geliyor. Çünkü eşgüdümsel olarak hem psikolojimiz hem fizyolojimiz stresin şiddeti karşısında uygun yanıtı bulmakta zorlanır. Bu süreç kendimizi- güvende hissetmek adına daha önceki öğrenilmiş fiziksel ve psikojen şikayetlerimizin tekrarına yol açar. Dikkat ederseniz bu dönemde ortaya çıkan başağrıları ilk kez ortaya çıkan başağrıları değildir. Uykumuzun, yeme alışkanlıklarımızın ve sosyal ilişkilerimizin bozulduğu her durumda ortaya çıkan başağrısı sürpriz olmayacak şekilde bu dönemde de görülecektir. Beraberinde strese karşı vücudumuzu aşırı gerginlikle kaslarımızda kasılma ve bir türlü gevşeyememe sonucu başağrılarımız artacaktır. Ancak bu dönemi daha ağırlaştıran fenomen ise kaygıdır. Kafamızda bir fırtına bulutu ile dolaşmak, belirsizliği beslediği gibi mevcut sağlıklı düşünme becerimizin de önüne geçmektedir. Muhakeme etme, kirli bilgiye maruz kalma, haberlerde her gün kaç kişinin öldüğünü bekleme saatleri, sürekli gelişen ve değişen durumu takip etme isteği normal alarm düzeyimizi olabilecek en yüksek seviyeye çıkarmaktadır. Bu yüksek teyakkuz düzeyi stresle birleştiğinde kaçınılmaz olarak fiziksel mental ve psikolojik sorunlara yol açar. Öfke, tahammülsüzlük, ajitasyon, obsesyonlarımızda artış ve uykusuzluk en sık görülen problemlerimiz arasına girer.

Neden özellikle başağrısı?

Hareketlerimizi sınırlamak zorunda kalmamız, gün ışığından yeterince yararlanamayışımız, kapalı ortamda kalma zorunluluğu ile oksijeni yeterince alamıyor olmamız, uyku ve beslenme düzenimizin değişmesi, evde kendimizi hapsolmuş hissi yaşamamız, sürekli gerginlikle kaslarımızın kasılı kalması stres ve kaygı ile birleştiğinde beynimizde en zayıf halka baş ağrımız ortaya çıkmaktadır. Ayrıca psikodinamik açıdan baktığımızda yaşadığımız durumu sekonder travma bozukluğu olarak algılayan beynimiz baş ağrısını düşüncenin önünde bir engel olarak ortaya çıkarır ve travmatik deneyimlerimizin yenilenmesinin önüne geçmeye çalışır. Aslında bu dönem başağrıları düşüncenin önünde bariyer oluşturarak organizmamızın bütünlüğünün korunmasına yardımcı olur.

En önemli sorumluluğu varlığını sürdürmek olan insan, karşılaştığı tehditleri bu sorumluluk duygusuyla aşmaya çalışır. Başlangıçta belki biraz karamsar, biraz şaşkın, biraz da kendisini çevreleyen algının etkisiyle umutsuzluk içine düşebilir. Elbette ki hastalığımız kişisel kırılma alanlarımızdaki hassasiyetimizi artıracaktır ancak bu kişiliğimizin değişmesi anlamına gelmemelidir. Biliyoruz ki, küskünlüğümüz kırgınlığımız hayata değil hastalığadır. Bunu aklımızdan çıkarmazsak hastalığımızın ilişkilerimize sızmasına da izin vermemiş oluruz. Hastalıklarla mücadele konusunda temel sorun durumu algılayış biçimimizdir. Algımız, içinde yetiştiğimiz kültürün öğeleri, almış olduğumuz eğitim, teneffüs ettiğimiz siyasal atmosfer ve ihtiyaçlarımızdan beslenir. Algının yapısı esnek ve değiştirilebilirdir. Algının en önemli görevi karşılaşılan yeni duruma uygun tepkiyi üretmektir. Yeni duruma ayarlanmamız ve özümseyebilmemiz yeni durumla baş etmemizi kolaylaştıracaktır. Algımız hastalığımızı yönetmedeki en önemli yardımcımızdır. Hastalığı yönetmek ancak hasta olmayı öğrenmekle mümkündür. Hasta olmayı öğrenmekse hastalığı tanımakla mümkündür. Düşmanı yeterince tanımadan yenmek imkânsızdır. Hastalıkla mücadele prensiplerinin önemli parçalarından biri de hastalığın ve sonuçlarının neyi tehdit ettiğinin fark edilmesidir. Bu farkındalık mücadele gücümüze katkıda bulunacaktır. Zira bilinç, durumdan haberdar olmak değil neyin tehdit altında olduğunu da bilmektir.

Corona Virüsün yol açtığı psikolojik sorunlar

Stres: anormal bir duruma normal fizyolojik bir yanıttır. Bu nedenle, hayatımızın bir parçasıdır. Vücudumuzun doğum, evlilik, iş kaybı vb. Gibi yaşadığımız çok sayıda olumlu ve olumsuz olaya uyum sağlamasını sağlar. Stres, hangi faktörlerin dâhil olduğuna bağlı olarak kendi kendine gelir ve gider. Covid-19 salgını hepimiz için sarsıcı bir stres faktörüdür ancak baş edilemez değildir. Çok değil son yarım yüzyılda insanoğlunun baş ettiği salgınları düşündüğümüzde bu salgınla da baş edeceğimiz kesindir. Önemli olan insanlık tarihinden gerekli dersleri çıkararak en az hasarla atlatacak stratejileri geliştirmektir.

Covid-19 virüsüne bağlı olarak en sık gelişen stres tepkileri, aşırı yeme, uyku bozuklukları, tahammülsüzlük ve sürekli alarm durumunda kalmaktır. Bu tepkiler kısa sürdüğünde normal kabul edilebilir tepkilerdir ancak uzadığında ve yaşam alanlarımızı tehdit ettiğinde görüldüğünden daha ciddi sorunlara yol açabilir. Bu sorunlardan en önemlisi kronik bir hastalığımız var ise seyri üzerinde yapacağı olumsuz etkidir. Stresin kronik hastalık seyrini olumsuz etkilediği kanıtlanmış bir gerçekliktir. Bir diğer önemli etki ise geçmiş travmatik yaşantıları tetiklemesidir. Yeni duruma eklemlenen eski travmatik yaşantı durumla baş etmemizi önemli ölçüde zafiyete uğratır.

Kaygı Bozuklukları: Gerçekten de, pandemi dünyadaki korku ve endişeyi besliyor. Fakat benzer bir psikolojik tepki ortaya çıkarsalar da, korku ve endişe iki farklı şeydir. Korku, belirli ve yakın bir tehlikeye bir yanıttır; kaygı, belirsiz ve gelecekteki bir tehdide verilen bir yanıttır.

Koronavirüse karşı duygusal yanıtlarımızın çoğu anksiyete kategorisindedir. Çoğumuz için, tehdit, başımızın üzerinde asılı duran bir fırtına bulutu gibi belirsizliğini koruyor. Bulutun sağanak mı, dolu mu kar mı getireceği belirsiz. Virüse maruz kalıp kalamayacağımızı bilmiyoruz; maruz kalırsak, semptom alıp almayacağımızı bilmiyoruz; ve eğer semptomlar alırsak, onlardan iyileşip iyileşemeyeceğimizi bilmiyoruz gibi bitmek tükenmek bilmeyen şimdilik cevaplanamaz sorularla karşı karşıyayız. Dolayısıyla mücadelenin anahtar kelimesi belirsizliği azaltmak güvenilir kaynaklardan yeterli bilgi almak ve sansasyonel haberlerin içinde kaybolmadan bizi karaya çıkaracak doğru kılavuzları bulmak hayati derecede önemlidir.

Ve ne yazık ki, kaygı belirsizliği besliyor. Bilinmeyenler bizi sürekli stres durumunda tutan korkunç en kötü senaryolarla doldurur.

Kaygı ile ilgili bir başka sorun da bizi çaresiz, güçsüz, bunalmış ve felçli hissettiriyor olmasıdır hepsi kırılganlık duygularımızı arttırıyor ve harekete geçmemizi daha az olası hale getiriyor.

Bununla birlikte, benzeri görülmemiş ve son derece zorlu koşullar altında yaşıyoruz. Hepimiz anksiyete, panik, öfke ve diğer sıkıntı türlerini yaşayacağız.  Bununla birlikte, sıklıklarını ve yoğunluklarını azaltmaya yardımcı olmak için kendimiz ve sevdiklerimiz için stratejik adımlar atabiliriz.

Koronavirüs Hakkında Ne Biliyoruz?

Kaygılarımızın bizi kötülük senaryoları içinde sürüklerken bilmediğimiz birçok ayrıntı içinde boğulmak kaygımızı hafifletmek yerine abartılı yaşamamıza sebep olacaktır. Örneğin,  entübasyonu öğrenmek için harcayacağımız çabayı virüsü alıp almayacağınızı bilmeseniz de, COVID-19 alan kişilerin çoğunun küçük ve yönetilebilir semptomları olduğuna odaklanmamız kaygımızı hafifletmek konusunda daha işe yarar olacaktır. Ya da salgının ne zaman sona ereceğini bilmiyoruz, ancak hastaları sağlığına kavuşturmak için tüm güçleriyle savaşan sağlık çalışanlarının olduğunu biliyoruz.

Neyi Kontrol edebiliriz?

Neler olup bittiğinden bunaldığınızı hissediyorsanız, yaptığınız her şeyden bir duraklama yapın ve zihninizi kontrolünüzde olanları düşünmeye kaydırın. Günlük hayatı biraz durdurun ve zihninizde neyi kontrol edebilirsiniz bunu düşünün. Örneğin, süpermarketteyseniz, diğer alışveriş yapanların ellerini yıkayıp yıkamadığını kontrol edemezsiniz, ancak eve gelir gelmez dirseğinizi kapıları açıp içeriyi havalandırarak ellerinizi iyice temizleyebilirsiniz. Evden çalışmanız istendiyse, ofise ne zaman dönmenize izin verileceğini kontrol edemezsiniz, ancak evde nasıl vakit geçirebileceğinizi kontrol edebiliriz, bilgisayarımızı temizlemek, telefonumuzdaki gereksiz uygulamaları silmek, ihmal ettiğimiz gitarımıza, fotoğraf makinamıza yönelmek bizim kontrolümüzde olabilir. Her şeyden önemlisi zamanımızı barbarca tüketen sosyal medya platformlarına ara vermeyi deneyebiliriz.

Bilmek Yetmez Uygulamak gerekir: Kontrol sende!

Kendimizi güçsüz ve çaresiz hissettiğimiz zamanlar elbette olacaktır ancak sıklığı ve yoğunluğu bizim tarafımızdan kontrol edilebilir olmalıdır. Motivasyonumuzun düşük olduğu böyle günlerde yapamayacaklarımızdan ziyade yakın plan yapabileceklerimize odaklanmak hem güvenli bir o kadarda rahatlatıcı olacaktır. Kitap okuyabilir miyim? Yemek yapmayı öğrenebilir miyim? Daha önce denediğim ancak yarım kalan bir başka uğraşıma odaklanabilir miyim örneğin çocuklar için yeni bir uçurtma tasarlayabilir miyim?

Başkalarına yardım ederek kendinize yardım edin

Her kriz kendi içinde fırsatlar barındırır. Dünyamızı esir alan salgın aslında bize unuttuğumuz değerleri hatırlatmak adına eşsiz bir fırsat sunuyor. Nezaket, yardım severlik ve birisi için bir şeyler yapma fırsatı. Salgının birinci derecede vurduğu yaş almış insanlarımızı korumak adına aldığımız tedbirler, onları incitmeyecek, varoluşlarını indirgemeyecek insanca yaklaşımımız toplumun en zayıf halkası gibi gösterilen yaş almış insanlarımıza bakışımızı değiştirecektir. Salgının vurduğu işini kaybetmiş bir arkadaşımıza olanaklarımız ölçüsünde destek olmak her ikimizin de acısını hafifletecektir. Bu bağlamda nezaket, saygı ve ölçülü olmak sürdürülebilir mücadele için anahtar değerlerdir.

Haber Molası

Birçoğumuz haberlere ya da sosyal medyaya bağlı kalmamızı sağlayan saat geçtikçe durum değişiyor ve gelişiyor olmasıdır. Bununla birlikte, haberler özellikle stresli olduğunda, haberdar olmak ve zehirlenmek arasında bir denge bulmak son derece önemlidir. Haberleri kontrol edeceğiniz günün belirli saatlerine karar verin ve yalnızca o zaman kontrol edin.  Zihinlerimize ve bedenlerimize stres atmak ve toparlanmak için mümkün olduğunca çok fırsat vermeliyiz, bu da haber tüketimi veya haberlerle ilgili konuşmalar gibi tüm stres yaratan faaliyetlerden kopmak anlamına gelir.

Bakış açınızı koruyun

Her ne kadar tünelin ucundaki ışık görünmüyor olsa da insanlığın geçmiş tecrübeleri bu zor günleri de atlatacağımız bilgisini bize veriyor. Sevdiklerimizle ilişki halinde kalarak olup bitene meydan okuyabiliriz. Coronadan sonra dünyamızın yeni normlarla tanışacağı bilinciyle daha az rekabet daha çok işbirliği, daha fazla merak, daha az haset daha çok inovasyon daha az hamaset yolumuza ışık tutacaktır.

Unutulmamalıdır ki hastalık kronik olsun akut olsun, bilinçli ve örgütlü şekilde mücadele etmemizi gerektiren bir gerçektir. Hastalığı anlamak tanımak ve hastalığı yönetmek bu sevimsiz durumdan kurtulmamızı sağlayacak en önemli unsurlardır.

Randevu Alın

    Formu doldurun, sizi arayalım

    Bu yazıyı paylaş

    Randevu Al Hemen Ara
    WhatsApp'tan bize yazın
    BENZER YAZILAR