Danimarka İkiz Çalışması, dünyada ikizlerle çalışılan en eski verilere sahip araştırmalardan biri ve 140 yıldan fazla bir süredir Danimarka’da doğan ikizler hakkındaki verileri topluyor.
Yaşama süresinin yalnızca %10’unu genler belirliyor
Danimarka İkiz Çalışmasının verilerine göre, ortalama bir insanın belirli biyolojik sınırlar içinde yaşama süresinin yalnızca yüzde 10’u genler tarafından, diğer yüzde 90’ı ise yaşam tarzı ile belirleniyor. Dolayısıyla yaşam tarzımızla ilgili yapacağımız seçimler, yaşam süremizi belirlemede en büyük rol sahibi.
Dünyanın en uzun ömürlü ve en sağlıklı 5 toplumu
Yazar Dan Buettner, 2003 yılında, “Mavi Bölgeler” adlı bir proje için bir grup antropolog, demograf, epidemiyolog ve diğer araştırmacıları, kendisiyle dünyayı dolaşmak üzere bir araya topladı. National Geographic Topluluğunun da yardımıyla Buettner, 100’ü aşan ve kalp hastalığı, obezite, kanser veya diyabet gibi sağlık sorunları olmadan yaşlanan insanların yaşadığı bölgeleri belirledi. Bu insanları, fiziksel aktivite, beslenme, sosyalleşme, inanç vb. pek çok açıdan gözlemleyerek edindikleri bilgileri paylaştı. İşte bu proje kapsamında “Mavi Bölge” statüsü alan dünyanın en uzun ömürlü ve en sağlıklı 5 toplumu:
Mavi Bölgeler
İtalya, Sardunya
İtalya kıyılarından yaklaşık 125 mil açıktaki Sardunya adasında, 100 yaşına gelen insanlar hala bisiklete biniyor, odun kesiyor, dik merdivenlere tırmanıyor. Arazi çok dağlık olduğu için, büyük ölçüde hayvancılıkla uğraşıyorlar ve günboyu aktif kalıyorlar. Çoğunlukla sebze meyve ile besleniyorlar. Organik doğal otla beslenen koyunların sütünden yapılan ve Omega-3 yağ asitleri bakımından zengin olan bir peynir tüketiyorlar. D vitamini açısından zengin, mayalı tam buğday ekmeği yiyorlar. Badem ve fındık gibi tohumları sık tüketiyorlar. Sardunya toplumu, asla yaşlılarını günlük hayattan soyutlamıyor. Yaşlanan bireyler, kalabalık ailesiyle birlikte kalıyor ve çalışmaya devam ediyor.
Japonya, Okinawa
Tokyo’nun 800 km güneyindeki Okinawa adası, yaşayan en yaşlı kadın nüfusunun bulunduğu ve insanların dünyadaki en uzun engelsiz yaşam beklentisine sahip olduğu yer. Çok renkli sebzelerle besleniyorlar. Aşırı yemekten kaçınmak için küçük tabaklarda, çubuklarla ve midelerinin yüzde 80’ini dolduracak kadar yemek yiyip sofradan kalkıyorlar. Okinawa halkı, yaşlılarını asla toplumdan soyutlamıyor. “Moai” adını verdikleri çok önemli bir gelenekleri var. Moai’ye göre, Okinawa halkı, çocuklarını, daha küçük yaştan itibaren ömür boyu arkadaş ve birbirlerine destek olmak üzere bir araya getiriyorlar. Eğer bir Moai grubunuz varsa, yaşam boyu yanınızda olacak size çok yakın en az 5 arkadaşınız var demektir. Hastalanırsanız, bir aile bireyiniz ölürse, ekonomik sıkıntı yaşarsanız veya sadece biriyle konuşmaya ihtiyaç duyarsanız, Moai arkadaşlarınızın size destek olacağını bilirsiniz. Bugün bile, Okinawalıların yaklaşık yarısı bir Moai’ye katılıyor ve 100 yaşının üstünde çoğu yaşlı, vakit geçirebileceği birçok arkadaşa sahip. Ayrıca, Okinawa dilinde emeklilik kelimesi bile yok. Bunun yerine tüm hayatınızı anlamlı hale getirecek ve “sabah uyanma sebebi” anlamına gelen “İkigai” kelimesi kullanılır. İkigai’ye inanan adalar halkı, bu hayatı terk edene kadar çalışmaya ve üretmeye devam eder. Ertesi gün uyanmak için nedenleri olmasından mutluluk duyduklarından, çalışmaktan da zevk alırlar ve hayatlarında stres yoktur.
Yunanistan, İkarya
Türkiye Ege kıyılarının 30 mil açığında bir Yunan adası olan İkarya nüfusunun üçte biri 90 yaşın üzerinde. Mavi Bölge araştırmacıları, İkarya’daki yerlilerde bunama, kanser ve kalp ve damar hastalıklarının çok nadir olduğunu keşfetti. Yerel halk, antioksidanlarla dolu besleyici Akdeniz diyetini takip eder. İkaryalılar geçimlerini genellikle çiftçilikle sağlarlar ve bütün gün hareket halindedirler. Burada stres yoktur, dükkanlar gündüz 11’de açılır, insanlar akşam 8’de uyur. Az parayla, ama mutlu bir şekilde yaşarlar. Yaşlı nüfus, çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşarlar. Patates, keçi sütü, bal, baklagiller (özellikle nohut, börülce ve mercimek), yabani yeşillikler, biraz meyve ve balık tüketirler. Limon, adaçayı gibi otlardan yaptıkları çayları içerler.
Kosta Rika, Nikoya Yarımadası
Karayipler’deki Nikoya Yarımadası yaşlıları, olumlu bir bakış açısı edinmelerini sağlayan ve aktif kalmalarına yardımcı olan “plan de vida” yani “yaşama nedeni” felsefesine inanıyor. Japonların ikigai’si gibi plan de vida, buradaki insanların güçlü bir amaç duygusuyla yaşamalarını ve hayata uyandıkları her yeni gün bir iyilik yapma, bir üretimde bulunma ve aileye dahil olma amacı taşımalarını sağlıyor. Ayrıca, çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşıyor, bol bol dinlenip gülüyorlar. Suları, belki de daha düşük kalp hastalığı oranlarının yanı sıra daha güçlü kemikler ve daha az kalça kırığı sağlayan yüksek kalsiyum içeriğine sahip. Nikoyalılar akşamın erken saatlerinde hafif bir akşam yemeği yiyor ve bolca kabak, mısır ve fasulye tüketiyorlar. Sık sık komşularını ziyaret ediyorlar, eğleniyorlar ama bir yandan da fiziksel güç gerektirecek işler yapmak ve aktif kalmaktan mutluluk duyuyorlar. Nikoyalılar düzenli olarak güneş ışığı alıyor, bu da vücutlarının güçlü kemikler ve sağlıklı vücut fonksiyonları için D vitamini üretmesine yardımcı oluyor. Nikoya Yarımadası’nda mısır ekmeği geleneksel olarak her gün taze olarak yapılıyor. Mısır un haline getirilmeden önce kireç ve suya batırılıyor. Bu da mısırda vücudun kalsiyum, demir ve diğer değerli mineralleri emmesine yardımcı olan niasinin salınmasını sağlıyor.
Mavi bölgelerden çıkarılabilecek uzun yaşam sırları
Egzersizlerine dair
Bu Mavi Bölge insanlarının hiçbiri egzersiz yapmıyor, bunun yerine, hayatlarını sürekli fiziksel aktivite yapacak şekilde kuruyorlar. Yaşlandıkları için bir köşeye çekilmiyorlar, tarlalarda çalışıyor, hayvanlara bakıyor, dağlarda yürüyor, torunlarına bakıyor, yemek pişiriyor ama bundan dolayı stres olmuyorlar. Her gün yapılacak bir işleri olması, onları mutlu ediyor. 100 yaşındaki Okinawalı kadınlar günde sadece 30-40 kez kısa süreli olarak oturuyor. Sardunyalı 100’lükler dikey evlerde yaşıyorlar ve dik merdivenler çıkıyorlar. Dükkana, eve ya da bir arkadaşın evine gitmek istediklerinde yürüyüş yapmayı veya bisiklete binmeyi tercih ediyorlar. Kolaylıkları yok. Bahçe işi veya ev işi yapmak için basılacak bir düğme yok.
Kültürlerine dair
Bu kültürlerin insanlarının her biri, yaşamın stresini uzaklaştıracak ve onlara mutluluk verecek kadar yeterli düzeyde sosyal etkileşimde ve boş zaman aktivitesinde bulunuyor. Aceleleri ve stresleri olmadığı için, iltihaplanmanın neden olduğu her türlü kronik hastalığı hayatlarından uzak tutuyorlar. Okinawalılar hayattaki bir amaç duygusunu karşılayacak ikigai kelimesine sahip; Nikoyalılar, yaşama nedenini karşılayacak plan de vida sözcüğüne sahip. Kısacası, onlar için hayatın iki dönemi yok: Üretken gençlik dönemi ve bir köşeye çekilen emekli yaşlılık dönemi yok. Her güne bir amaç güdüsüyle uyanıyorlar ve bu onları hayata bağlıyor. Ayrıca, insanlar arasında güçlü bir sosyal bağ var, bu her yaşta sosyal destek alınmasını sağlıyor. Ailelerini ilk sıraya koyuyorlar, çocuklarına ve yaşlanan ebeveynlerine bakıyorlar. Hepsi inanç temelli bir topluluğa ait olma eğiliminde ve genelde bir aile boyu, kabile, cemaat… vb. gibi ait oldukları bir toplulukları var.
Diyetlerine dair
Çoğu bitki bazlı bir diyet yeme eğiliminde. Bol bol bakliyat ve tohum tüketiyorlar. Japonlar et olarak çoğunlukla omega-3 yağ asitleri bakımından zengin, kalp dostu balıklar tüketiyor. Diğer popüler yiyecekler arasında, tümü bazı kanserler ve damar sertliği için düşük risk taşıyan tofu, deniz yosunu ve ahtapot bulunuyor. İtalyanlar, zeytinyağı, balık ve sebzeler açısından zengin olan geleneksel bir Akdeniz diyeti yiyor. Bu kültürlerin hepsi, porsiyonlarını az tutuyor, örneğin Japonlar yalnızca yemek çubukları kullanarak, her bir yiyeceği ayrı bir tabakta servis edip yüzde 80 doygun olana kadar yemek yiyor. Yedinci Gün Adventistleri, kabuklu yemişler, meyveler ve baklagilleri vurgulayan ve şeker, tuz ve rafine tahıllar açısından düşük bir diyet uyguluyor. Kosta Rika’daki Nikoyalıları, kireç ve suya batırılmış mısırla günlük taze ekmekler yapıyor, bu da tahıla 7,5 kat daha fazla kalsiyum katıyor ve aksi takdirde mısırda bulunmayan bazı amino asitleri açığa çıkarıyor. Çoğu, öğleden sonra veya akşam geç saatlerde günün en küçük öğünü yiyor.